Büyüme ağrısı
Bu yazı ilk olarak Medium hesabımda 13 Mart 2021’de yayınlanmıştır.
10 yaşlarında anneme gidip “anne bacaklarım ağrıyor” dediğimi hatırlıyorum. “Büyüme ağrısıdır” demişti. Sancılıydı ama hoşuma gitmişti bu fikir, büyüyordum!
Şu aralar yine çekiyorum bu ağrıyı. Beş ay önce Almanya’ya taşındım. Bu sefer ağrılar biraz daha çeşitli. Fikir, sonunda yine hoşuma gidiyor ama oraya gelene kadar neler yaşadığımı bir ben biliyorum.
Zihin ağrısı
Bunu Yemeksepeti’nde Agile Coach olarak başladığımda da aylarca yaşamıştım.
Scrum Master tecrübem olmasına rağmen bir ay öncesine kadar geliştiriciydim. Bir sürü öğrenmem gereken şey vardı. Günlerim, gecelerim, haftasonlarım okuyup araştırarak geçmişti yapacağım işi anlamak için.
Şimdi de aynısını yaşıyorum. Çalıştığım departman hızla büyüyor ve benim Yemeksepeti’ndeyken içinde bulunduğum düzenle çok farklı tarafları var. Bu yüzden bildiklerimi unutup yeniden başlamak gibi bazı şeyler. Bazen de daha önce hiç deneyimlemediğim şeyleri yapmam bekleniyor. Anlamak için geceler gündüzlere karışıyor yine. Rüyalarıma giriyor, uykumdan uyandırıyor.
Derinlerde olup biteni de anlamaya çalışıyorum. Bana bunları yaptıran ne?İşimi kaybetme korkusu? Başarısızlık korkusu? Özgüvenimi kaybetme korkusu?… İşkolik desen değilim ama içimden bir güç bana bunları yaptırıyor hala anlamaya çalışıyorum.
Kendimi sorgulamalarla, yargılamalarla o süre içinde haftalarca ağrıyı çekiyorum ama komiktir sonunda yine hoşuma gidiyor:)
Düzen ağrısı
Gece gündüz çalışmak benim kendi özel zamanımdan çalan bir şeymiş, düzen değiştirince anlıyorum:) İş arkadaşlarım, yöneticilerim beni uyarıyor “haftasonlarında çalışmamalısın” bunu hem beni düşündükleri için söylüyorlar hem de yasal olmadığı için.
Yavaşlamayı öğretmeye çalışıyor buradaki düzen bana. Benim için oldukça zorlayıcı ama denemesi keyifli bir şey. Mesaim biter bitmez yürüyüşe çıkmaya zorluyorum her gün kendimi. Yürüyüş sırasında üzerine düşündüğüm sorunlar birer birer yok oluyor ya da oksijenin etkisiyle çözümler olarak bana geri geliyor. Daha fazla meditasyon yapmaya başladım, zihnimi yavaşlatmak aslında panik halinde olduğum şeylerin o kadar da kayda değer olmadığını gösteriyor.
Dil ağrısı
Lisede çok iyi bir İngilizce eğitimimiz olmasına rağmen benim aklım beş karış havada olduğu için çok da önemsememiştim. Şimdi o kadar çok çekiyorum ki ağrısını.
Çok iyi bildiğim şeyi bile anlatamamak, konuşulanları yanlış anlamak, bir de yetmezmiş gibi yanlış anladığımın farkına ancak sorun çıktığında varmak… Kısıtlı kelime dağarcığı, konularda derine girmenin önünde büyük bir engel, anlattıklarım hep köşeli kalıyor. En çok da aynı dilde anlaşabildiğimiz mizahı özlüyorum. Yurtdışında çalışacağımı öğrenen bir arkadaşım “sen dili çok iyi kullanıyorsun, nasıl olacak orada?” demişti. Beni benden iyi tanımış, bu kadar kısıtlı hissedeceğimi tahmin etmemiştim. Çok çabalıyorum yılların eksikliğini kapatmak için.
Kültür ağrısı
Çalıştığım şirkette 100’den fazla milletten insan çalışıyor. Her gün yeni kültürlerden yeni şeyler öğrenmek inanılmaz keyifli benim için. İnce de bir çizgi var öte yandan, benim geldiğim kültürde çok değerli olan bir şeyin burada karşılığı olmayabiliyor, ya da başka kültürün önemli gördüğü şeyin ben farkında bile olmayabiliyorum. İşim sürekli iletişim kurmak üzerineyken hayatıma yeni giren hassasiyetleri de gözetmek dikkate aldığım başka bir konu olmaya başladı.
Günlük hayat ağrısı
“Çöpümü hangi kutuya atmalıyım?”, “Hangi sıraya girmeliyim?”, “İngilizce bilmiyorlarsa nasıl anlaşacağım?”, “Buraya evden nasıl giderim?”, “Eve buradan nasıl dönerim?”,“Hangi semtte yaşanır?”,“Hala mektup gelmedi, işlemim sırada mı acaba?” diye gider…
Bir de mektup mevzusu var burada:) Tüm yasal işlemler eve gelen mektupla resmi hale geliyor. Sigorta numarası, vergi numarası, bordro işlemleri… Bazen aklıma geliyor, “yangın çıksa tüm mektuplar yansa başıma ne gelir?” diye ahahah.
Pazar günleri hemen hemen her yerin kapalı olması da başka konu. Türkiye’de alışmışım haftanın her günü açık iş yerlerine. Çarşı/market bir işim varsa cumartesi öğleden sonraya bırakmamaya çalışıyorum çünkü her yerde sıra oluyor. Bir yandan bu fikir de hoşuma gitti. Herkesin dinlenmeye hakkı var!
Bu arada artık eve bir çok yerden haritaya bakmadan dönmeyi öğrendim! Ne büyük rahatlık anlatamam!
Yalnızlık ağrısı
En zorlularından biri bu sanırım. İnsanla enerji bulanlardanım. Salgının ortasında kalktım hem iş hem ülke değiştirdim, tüm sevdiklerimden ve kedilerimden uzaktayım. Hayaller bambaşkaydı gerçekler bambaşka oldu.
Tuhaftır, yalnızlık da bir sürü şey öğretiyor. Beraber olduğum, yakın çevremde olan insanlar hatta kediler bir şekilde hayatımın akışına, planlarıma yön veriyor. Yalnız kalınca ben kimim, neler yaparım, neler izlerim, neler okurum, neler yerim, neleri yapmayı bırakırım, neleri değiştiririm? Kendimle yeniden tanışmak hem çok zor hem de oldukça keyifli…
Geriye dönüp baktığımda çok zorlandığım, yapamayacağımı düşündüğüm, çok ağladığım, özgüvenimin yerle bir olduğu zamanlar oldu. Hala da devam ediyor ağrılarım. Ne şanslıyım ki çok güzel bir eşim, dostlarım ve ailem var tutup elimden kaldıran, sarıp sarmalayan, dinleyen…
Yaşadıklarımın hepsi çok ağrılı ama hoşuma gidiyor bu fikir, büyüyorum!